İnsan türünün macerasının başlangıcından beri belki de gündemde olan,
insanları meşgul eden "Ergenlik Dönemi"nin en önemli özelliği, sadece gençleri
ve onların aileleriyle ilişkilerini değil; eşler arasındaki ilişkileri bile belirleyen,
yıpratan zorlu bir süreç olması. Ve hepimiz biliyoruz elbette ama genelde
unutuyoruz: Ergenlik döneminde gençleri, mantıkları değil hormonları yönetiyor!
Ve bu zorlu sürecin bilinen en iyi ilacı da, "İlişki yönetimi"...
Ama ne yazık ki; "Bu süreci şöyle yönetebilirsiniz...", "Şunları yapmalı;
şunları ise yapmamalısınız!" gibi öneriler fazla işe yaramıyor. Bu süreçteki
iletişimin hazır bir formülü ya da "Ergenlikte iletişimin 10 yolu!" türünden
bir reçetesi yok. Çünkü her genç ayrı bir birey, ayrı bir kişilik ve her
anne-baba da ayrı bireyler... Kısacası hepimiz biricik ve farklıyız. Birimiz için
işe yarayan yöntem, diğerimiz için bırakın işe yaramayı; ters tepebilir. Bu
konuda tek yol, kendi deneyimlerimizden, kişiliğimizden yola çıkarak, kendi
formülümüzü yaratmak.
Ve bu süreci yönetirken, öncelikle kendi iletişim tarzımıza odaklanmamız en
işlevsel yol. Ama kişinin kendi iletişim tarzını objektif olarak ortaya koyması,
değerlendirebilmesi öyle kolay bir süreç değil ne yazık ki.
Bu alandaki belki de en önemli püf nokta, hatta en önemli kazanım;
tarzınızı bulmak için kendinize doğru soruyu sorabilme yeteneğidir.
Konuyu, bu alandaki profesyonel koçluk çalışmalarımda izlediğim yöntemle
örneklendirmem daha açıklayıcı olacak:
Çalışmalarımda asla, "Sizin iletişim tarzınız nedir?" türünde sorular
sormuyorum. Bunun yerine, ergenlikte sık rastlanan, anne-babaları tedirgin eden
"arkadaşlık ilişkisi" hakkında sorular soruyorum genellikle...
Örneğin;
- Genç kızınız ya da oğlunuz, nedenlerini de anlatmanıza rağmen tasvip etmediğiniz bir arkadaşı ile görüşmeye devam ediyor. Bunu öğrendiğinizde ne yaparsınız?
Ve çalışmalarımda dört seçenek sunuyor ve "Bunlardan hangisi sizin yapacağınız
olurdu?" diye soruyorum:
1. Asla kabul etmez, bağırır çağırır, onunla görüşmesini yasaklarsınız. Yasağın cezai yaptırımı da olur.
2. Kendi deneyimini yaşamalı dersiniz ama sizin görüşlerinizi dikkate almadığı için de kırılır ve küsersiniz.
3. "Kendi deneyimini yaşamalı" der ve fazla üzerinde durmazsınız.
4. Açık açık neden görüşmeye devam ettiğini sizinle paylaştığı sürece, kendi deneyimini yaşamasına alan açarsınız.
Bazen bu seçeneklerden hiçbiri, o kişilere uymaz ve ancak o durumda, başta
sormadığım soruyu sorarım:
- "Sizin iletişim tarzınız nedir?"
Tekrar vurgulamak istiyorum; bu süreçte, kendimize doğru soruları
sorabilmek, kazanabileceğimiz en önemli yetenektir. Kendimize sorabileceğimiz sorulardan
bazı örnekleri paylaşmam, konuyu daha da somut hale getirecektir:
- Ergenlik çağındaki çocuğum ile kendi korkularımı bir kenara bırakıp sağlıklı iletişim kurabiliyor muyum? Daha da önemlisi kendi korkularımın farkında mıyım?
- Onu anlamaya çalışıyor muyum?
- Kırıldığımda, üzüldüğümde ya da endişelendiğimzde suçlayıcı bir dil yerine "ben" dilini kullanabiliyor muyum?
- Yaptığı iyi şeyler için onu takdir ediyor muyum?
Tüm ilişkiler yönetilebilir, yeter ki doğru soruları sorarak, bize uygun
yöntemi bulalım!
Nuray Akmeriç
geri