Dinleme konusunda uzun bir süredir düşünüyorum, hem kendimi, hem de çevremdeki kişileri gözlemliyorum. Sonunda karar verdim: Çoğunlukla kimse kimseyi can kulağı ile dinlemiyor.
Gözlemlerime göre, içimizde karşımızdaki kişiyi dinlememizi zorlaştıran birkaç sabotajcı var.
Bunlardan ilki, karşımızdaki kişiyi dinlemeye önyargı ile başlamamız. Eğer bu kişi tanıdığımız birisi ise önyargımız daha çabuk devreye giriyor: "Eyvah şimdi çok uzun anlatacak, bak konuya nereden başladı", "Annem yine aynı şeyleri anlatacak", "Hep böyle karmaşık anlatıyor, yine anlattıklarını anlamayacağım nasılsa", ...
Bu önyargılarla dinlemeye başladığımızda karşımızdakinin anlattıklarına konsantre olmamız ve onu can kulağı ile dinlememiz ne yazık ki çok mümkün olmuyor. Eğer karşımızdaki kişiyi tanımıyorsak bu sefer de pozisyonuna ya da ünvanına karşı önyargılıyız: "Satıcı değil mi", "Yeni mezun, hiç tecrübesi yok", "Doktorların zaten iletişimi zayıf", ...
Pozisyona ya da ünvana karşı önyargılarımız sadece dinlemeyi zorlaştırmıyor, anlatılanları da yalan yanlış anlamamıza neden oluyor.
İkinci sabotajcı, karşımızdaki kişi konuşurken onu değil de kendimizi dinlememiz. İçimizdeki ses diyor ki: "Cümlesini bitirsin, araya gireyim ve şunları söyleyeyim". Ya da herkese sırayla söz verilen bir iş toplantısındayız, bize sıra gelinceye kadar konuşulanları dinlemek yerine aklımızdan kendi söyleyeceklerimizi toparlamaya çalışıyoruz, bizden önce konuşanları yarım yamalak dinliyoruz.
Dinlemeyi sabote eden bir başka düşünce kalıbımız, "anlattıklarını zaten biliyorum". Bunu hiç tanımadığımız kişiler için bile söyleyebilmemiz ayrıca şaşırtıcı. Evet belki ilk birkaç cümlesini biliyoruz ama ya sonrasını?
Başka neler var dinlemeyi sabote eden? Canımız hiç konuşmak istemiyordur, "canım hiç konuşmak ya da dinlemek istemiyor" diyemediğimizden konuşmuş olmak için konuşuruz. Bir soru sorarız ama yanıtını dinlemeyiz, bu konuşmanın üzerinden birkaç gün geçince aynı soruyu aynı kişiye tekrar sorarız, çünkü yanıtı dinlememişizdir.
Benim kendimde farkettiğim sabotajcılar, uzun konuşacağını bildiğim kişilere karşı önyargılı olmam ve iş toplantılarında karşımdaki konuşurken aklımdan ona ne yanıt vereceğimi geçirmem, yani dışarıda konuşulanları değil, içeride konuşulanları dinlemem idi. Artık bu sabotajcıları tanıyorum ve dinlememi sabote etmelerine izin vermemeye çalışıyorum. Ve fark ettim ki, uzun konuşacağını bildiğim kişileri dinlemeye önyargı ile başlamazsam anlattıklarından çok da keyif alıyorum.
Peki ya konuyu çok karışık ya da sıkıcı anlatanlara ne demeli. Dinlemek istersiniz ama o kadar sıkıcı ya da karmaşık anlatıyordur ki bir süre sonra koparsınız. İşte o noktada dinleyici olarak açıklayıcı sorular sormak, anlatılanları özetlemek, yani aktif dinlemek gerekiyor. Rebecca Z. Shafir, "Dinlemenin Zen'i" adlı kitabında diyor ki: "Dikkatle dinleyen kişi, karşısında konuşan kişiye yüreğini ve zihnini açıp dökmesi ve düşüncelerini gizlemeden açıklayabilmesi için izin veren kişidir."
Dikkatle dinleyen kişi olabilmemiz dileğiyle,
Nuray Akmeriç
geri