Elâlem ne der? Herhalde benim kuşağım büyürken ebeveynlerinden aslında cevabı beklenmeyen bu soruyu çok duymuştur. "Aman kızım, böyle sokağa çıkma, sonra elâlem ne der?" "Okuldan eve yürüyerek geliyorsun, yolda sakın taşkınlık yapma, sonra elâlem ne der?"
"Elâlem ne derse desin anne..." diyemedim ben o yıllarda. Demeye başladığımda sanırım elliye merdiven dayamışımdır, tam hatırlamıyorum.
Artık kendimi elâlem ne derse desin konusunu aşmış sanıyordum ki, elâlem karşıma bambaşka bir boyutuyla çıktı. Nerede mi? Sosyal medyada!
Sosyal medyada var olup gündemi takip etmeye çalışıyorum ama çok aktif değilim. En aktif olduğum ortam LinkedIn, sanırım o da profesyonel bir ortam olduğundan. Facebook'ta arkadaşlarımın, hatta Facebook hayatımızda yokken aylarca, yıllarca haber almadığım tanıdıklarımın neler yaptığını anında öğrenebiliyorum, daha doğrusu Facebook'a girdiğim ölçüde öğrenebiliyorum. Bir süredir, sabah orada kahvaltı yaptım, öğleden sonra buraya gittim, akşam şunu pişirdim tarzında paylaşımlar dikkatimi çekiyor, dikkatimi çekmenin ötesinde beni rahatsız ediyor. Önce, "Ne var bunda rahatsız olacak, insanlar sevinçlerini ve mutluluklarını paylaşmak istiyorlarsa bırak paylaşsınlar" dedim, olmadı. Acaba insanlar neden bunları paylaşıyorlar diye düşünmeye devam edince beni rahatsız eden şeyi buldum. Elbette beni rahatsız eden onların sevinçleri ve mutlulukları değildi.
Peki o halde neydi?
Yanıt, büyürken edindiğim değerlerimden bir tanesinde saklı: "Başkalarına karşı saygılı ol."
Özellikle annem, "Oraya gittiğinizi, bunu yediğinizi kimseye söylemeyin ayıp olur, gidebilen var, gidemeyen var, alabilen var, alamayan var" derdi. Sanırım bu, elâlem ne der kaygısının başka bir boyutuydu, üstelik benim de sevdiğim bir boyutu: "Elâleme saygısızlık olur."
Elâlem ne der kaygısıyla özgürlüklerin kısıtlanmasına ne kadar karşıysam, elâlemi hiç ilgilendirmeyecek ya da rencide edebilecek konuların öyle uluorta paylaşılmasına da o kadar karşıyım. İşte sosyal medyadaki bazı paylaşımlardan bu nedenle rahatsız oluyorum.
Bu satırları yazarken televizyondaki yiyecek reklamlarından neden rahatsız olduğumu da bir kez daha teyit etmiş oldum. Annemin dediği gibi "alabilen var, alamayan var", ama her ikisi de televizyon seyrediyor. Bence televizyon reklamları "kör kör parmağım gözüne" yaklaşımından başka bir boyuta taşınmalı.
Konulara farklı açılardan bakabilmemiz dileğiyle,
Nuray Akmeriç
geri