Geribildirim, performans değerlendirme görüşmelerinin yapıldığı ya da yapılmaya başlanacağı şu günlerde bir çoğumuzun gündeminde olan bir konu. Başlığı okuyunca, "Hadi canım sende, geribildirim veren nasıl memnun olmaz, dünyanın en kolay işi eleştirmek" diyebilirsiniz.
Eleştirmenin dünyanın en kolay işi olduğuna katılıyorum, hele de pozisyon gücünüzü kullanıyorsanız, ama geribildirimin eleştiri ile bir tutulmasına, alan kişi tarafından eleştiri gibi algılanmasına neden olacak şekilde verilmesine karşıyım.
Bir yöneticinin en önemli yetkinliklerinden birisinin, yöneticisi olduğu iş arkadaşlarının gelişimine katkı sağlamak olduğunu düşünüyorum. Geribildirim, doğru yerde, doğru zamanda ve doğru biçimde verildiğinde, bu gelişime katkı sağlayan olanakların başında geliyor. Dolayısıyla geribildirim alıp vermek her iki tarafa da büyük sorumluluk yüklüyor.
Geribildirimin, kişinin bir işi nasıl yaptığına ilişkin, o işi daha iyi yapmasına yardımcı olacak değerlendirmeleri bilmesi, böylece öz denetimini sağlaması olanağı olduğunu biliyoruz. Öyleyse;
- Neden tek taraflı olarak algılıyoruz?
- Neden sadece performans değerlendirme görüşmelerinin yapıldığı zaman dilimine sıkıştırıyoruz?
- Neden yöneticilerin bir çoğu geribildirim vermeyi sevmiyor?
- Neden geribildirimi alan kendisini savunmak durumunda kalıyor?
Bu sorular böyle uzayıp gider.
Benim otuz yıla yaklaşan profesyonel iş yaşamımda biriktirdiğim yanıtlara gelince...
- Geribildirim her iki tarafa da büyük sorumluluklar yüklüyor demiştim ya, işte onların başında geribildirim verenin olgulara dayalı ve objektif bir değerlendirme yapması geliyor. İster pozitif, isterse negatif olsun, geribildirimin içeriği ve nasıl söylendiği çok önemli. Dolayısıyla olgulara ve objektif değerlendirmelere dayalı geri bildirim vermek emek harcamayı gerektiriyor. Bu emeği harcamayı sevmiyoruz.
- Pozitif geribildirim veriyor gibi yapıp "ama" ile devam ediyor, aslında karşımızdaki kişiye, "önce söylediğime inanma" diyoruz. İletişim dilimiz pozitiften çok negatife yatkın.
- Geribildirim vermekten korkuyoruz. Acaba neden? Çünkü bir düzeyde kendimize yalan söylediğimizi biliyoruz.
- Düzenli geribildirim vermek yerine, bunu performans görüşmesinde konuşuruz diyerek geçiştiriyoruz. Bu yaklaşım performans görüşmesi zamanı geldiğinde daha çok hazırlık yapmayı gerektiriyor, o zaman da "yine performans değerlendirme zamanı geldi" diye sızlanmaya başlıyoruz. Geribildirimi yapılan işin bir parçası gibi değil de yapılması gereken apayrı bir iş gibi görme huyumuzdan vazgeçemiyoruz.
- "Ben" mesajı ile konuşmayı bilmiyoruz, "sen" diye başlayınca bu sefer karşımızdaki hemen savunmaya geçiyor.
- Ne veren, ne de alan kişi olarak görüşme sırasında önyargılarımızı bir kenara bırakamıyoruz.
- Biz duygusal bir toplumuz, iş ilişkilerimizde de bu duygusallığımızı devam ettirdiğimizden geribildirim vermekten "acaba kalbini kırar mıyım" diye vazgeçiyoruz.
Sonuçta ne alan memnun oluyor, ne de veren.
Aslında geribildirim vermek sadece iş yaşamında ve sadece performans görüşmesi sırasında değil, tüm ikili ilişkilerde, evde, okulda, hizmet alan ve veren ilişkisinde yani yaşamın her alanında yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk. Bu sorumluluğun farkına varabilmek hem kişisel, hem de toplumsal gelişimimiz için büyük önem taşıyor.
Geribildirimsiz kalmamanız dileğiyle,
Nuray Akmeriç
geri