Türkiye, Cumhuriyet'in ilanından sonra geçen 84 yılın en ilginç seçim sürecinin etkilerini daha yeni yeni değerlendirebiliyor. Sonuçlar toplumun önemli bir kesimince şaşırtıcı olarak nitelendirilse de, sandığa yansıyanlar, seçim sonrasının popüler deyimiyle ‘her iki kişiden birinin' ülke gündeminde konuşulanlardan ‘biraz daha farklı' şekilde düşündüğünü gösteriyor.
Elbette seçim analizini siyaset uzmanlarına ve bu konuda bilimsel araştırmalar yapan kuruluşlara bırakmak çok daha yerinde olur. Benim asıl değinmek istediğim ekonomik hayat içerisinde ‘geleceği öngörmek' ve özellikle şirketlerin uzun ömürlü ve sağlıklı kararlar alabilmesi konusu.
Ekonomi, çok temel bir biçimde insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için ürün ya da hizmet karşılığı bedel ödedikleri bir süreç olarak tarif edilebilir. Günümüz dünyasında çeşitli bileşenlerle biraz daha karmaşık hale gelmiş olsa da ekonomi denilen olguyu bu eksende düşünebiliriz, ancak değişmeyen bir şey vardır ki, ana oyuncular duygu, düşünce ve farklı tepkilere sahip olan ‘insanlar'dır. Bu sürecin herhangi bir yerinde bir aksama olursa, malı ya da hizmeti alacak X bir kişinin hayat akışında dramatik bir değişiklik süreci veya iyiye doğru bir gidiş meydana gelirse bu kişinin beklentileri, ihtiyaçları ve istekleri de farklılaşacaktır. Peki siz onu alışkanlıklarını takip etmeden, aynı varsayıp aynı hizmeti ya da aynı ürünü aynı biçimde sunmaya devam edebilecek misiniz?
Gerçekten de özellikle ürün ve hizmet üreten kurumlar için hayati önem arzeden bir konu bu. ‘Müşterilerimi tanıyor muyum', ‘kime hangi hizmeti hangi dönemde sunmalıyım', ‘bu sene ÖSS'yi kazanan ve 5 yıl sonra iş hayatına atılacak olan genç insanlar için şimdiden bir şey yapmalı mıyım', ‘rekabet keskinleşiyor, büyük oyuncular/ülkeler değişiyor, nasıl yaparım da şirket girdi çıktılarını daha verimli hale getiririm' gibi bir çok stratejik soruya doğru cevabı bulabilmek için kendince bir yol izleyenler de var, profesyonel çözümlere yönelenler de . Herkesin buluştuğu ortak nokta, tahmin etmeye çalışmak.
Kurumlar, özellikle çok büyük ulusal ya da çok uluslu kurumlar genellikle transatlantik gibidir. Hareket ettirmeniz çok zordur ama bir derecelik bir değişiklik yaptığınız zaman bile iyi yönetilmesi gereken devasa bir değişiklik çıkar ortaya. Günümüz dünyası ise, veriye dayalı ama çabuk değişimleri zorunlu kılıyor. Birkaç yıl önce yapılan ‘Oyunun Kuralları Değişiyor mu' adlı bir konferansta konuşmacıların üzerinde ısrarla durdukları bir nokta vardı: ‘Müşteri memnuniyetini esas alan şirketlerin başarıya ulaştığı'. Pazarlama gurularından Don Peppers, önemli olanın değişimleri yakalamak ve satışı artırırken değeri yükseltmek olduğunu vurgularken ‘Bunun yolu, şirketlerin müşteriyi elinde tutarak daha fazla satış yapması, bunun karşılığında da değişikliklere göre müşterinin ihtiyaçlarına yönelik bir şeyler yaptığını göstermesinden geçiyor' derken kilit noktayı da ifade etmiş oldu. ‘Biz sizin için bir şeyler yapıyoruz'. İyi ama nasıl ve ne ile?
İnsanın kendisi için iyi olana aklını kullanarak ulaşması gibi, işletmeler de, iyiyi kötüyü ya da yapması yapmaması gerekenleri yerli yerinde sınıflandırarak doğru zamanda, doğru yerde, ‘Biz sizin için bir şeyler yapıyoruz, sizleri gerçekten önemsiyoruz' mesajını net bir şekilde iletebilmek zorunda. Bunun için de sistemli olmak durumunda. Şirketin içeriye ya da dışarıya dönük bütün hareketlerini iyi analiz etmek, raporlamak, bu verileri belirli periyotlarla değerlendirmek ve böylece önünde neler olabileceğini, maksimum veriyle öngörmek sizi öne geçirecek küçük adımlardan sadece birkaçı.
“CEO’s Dergisi Eylül/2007 sayısında yayınlanmıştır."