Profesyonel koçluğa gönül verenler öğrenmenin sonu olmadığını iyi bilirler. Ben de profesyonel koçluk yolculuğumun bir noktasında felsefeye merak sardım ve felsefe lisans eğitimine başladım. Birinci sınıfın ilk döneminde aldığım Sosyoloji dersinin kitabında "Sosyoloji Araştırmalarında Sorulan Soru Türleri" ile ilgili bir bölüm vardı. Şöyle idi;
- Olgusal soru à Ne oldu?
- Karşılaştırma sorusu à Bu her yerde olur mu?
- Gelişimsel soru à Bu zaman içinde tekrarlandı mı?
- Teorik soru à Bu olgunun altında yatan nedir?
Soruları birkaç kez okudum ve kendi kendime "Koçluk sosyoloji kökenli olabilir mi? diye sormaya başladım.
Aynı dönemde İlk Çağ Felsefesi dersini de alıyordum, Sokrates ilgimi çekmeye başlamıştı, ancak başlığa konu olan soruyu o zaman değil, şimdilerde sormaya başladım. Çünkü 2020 yılında felsefe lisans eğitimimi tamamladığımda sadece felsefi düşünme nedir onu öğrendiğimi fark ettim. Ve Sokrates'in ünlü sözünü kendime motto olarak belirledim: "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir." Fark ettiğim başka bir şey de ilk çağdan itibaren filozofların hep kendilerinden önceki filozoflardan etkilendikleri ve onların ortaya attığı görüşleri geliştirmiş olduklarıydı. Yani günümüzde iş yaşamında ya da siyasette sık karşılaştığımız, "benden öncekiler yanlış yapmış, onları yıkıp yeniden yapayım" anlayışı felsefe tarihinde yoktu. Fark ettiğim başka bir şey daha vardı, o da koçluk eğitimlerini geliştiren kişilerin, kişisel gelişim kitapları yazarlarının önemli ölçüde felsefeden ilham aldıklarıydı.
Gelelim yazının konu başlığına...
Felsefe tarihi kaynaklarından öğrendiğimize göre Sokrates öncesi tüm filozoflar insanı değil doğayı konu edinmişler, ilk kez Sokrates ve çağdaşı olan Sofistler insan meselelerini ele almaya başlamışlar. Sokrates'ten yıllar sonra yaşayan Cicero Sokrates için der ki; "O, felsefeyi gökyüzünden yeryüzüne indirip şehirlerde barındırdı. Felsefeyi evlere sokup insanları hayat ve töreler, iyilik ve kötülük üzerine düşünmeye zorladı." Sokrates felsefeyi gökten yere indirmeyi, yaşam ve ahlâk üzerine düşünmeyi zorunlu kılan diyalogları ile gerçekleştirmeye çalışmıştır. Sokrates'in amacı, insanları kendileri için en iyi olan üzerine düşünmeye sevk etmek, kişinin kendisi hakkında bilgi sahibi olmasına katkı sağlamaktı. Sokrates'in Diyalektik olarak adlandırılan diyalog yöntemi, insanın kendisi ile ilgili sahip olduğu bilgileri soru sorarak ortaya çıkartmaya dayanmaktadır.
Sokrates'in yönteminde bilgiye ulaşmanın başlangıç noktası "bilgisizlik bilincidir". Ona göre, bilgiye sahip olduğunu düşünen bir kişi herhangi bir konuda bilgi edinme çabasına girmeyecektir. Kişinin bilgi edinmeye yönelik araştırma sürecine girmesi için bilgisizliğine dair bir bilince sahip olması gerekiyor. Zen Budizmi kaynaklı, benim de çok severek kullandığım "Beginner's Mind" kavramını hatırlatmıyor mu?
Özetle Sokrates iki aşamalı yönteminin birinci aşamasında, karşısındaki kişiye sahip olduğu bilgilerini tekrar gözden geçirmesi için sorgulayıcı sorular soruyor ve kişide sorularıyla bir tür kafa karışıklığı yaratıyor. İkinci aşamada da kafa karışıklığını gidermek için kişinin zaten sahip olduğu bilgileri hatırlamasına yardımcı oluyor, bu aşamaya "ebelik" ya da "doğurtma" deniliyor. Felsefe tarihi kaynaklarından öğrendiğimize göre Sokrates'in annesinin mesleği ebeliktir. Sokrates annesinin mesleği nedeniyle ebelik ile bir biçimde temas halindedir. Belki de bu nedenle onun yöntemi "ebelik" metaforu ile anlatılıyor, çünkü Sokrates insanın içindekileri dışa vurmasına aracılık etmesi ediyor.
Sokrates'in insanın kendisi için en iyi olan bilgiye kendi çabası ile ulaşmasını mümkün kılacak yöntemi, bugün profesyonel koçlukta kullandığımıza benzemiyor mu? Profesyonel koçluk düşünce doğurucu sorular sorarak kişinin kendi hakkında bilgi sahibi olmasını hedeflemiyor mu?
Yukarıda Sokrates'in çağdaşı olan Sofistlerin de -her ne kadar filozof olmadıkları konusunda tartışmalar olsa da- insanı konu edindiklerini belirtmiştim. Ancak aralarında şöyle bir fark var, Sofistler bildiklerini başkalarına öğretmeye çalışıyorlardı. Sokrates ise tam tersine sorduğu sorularla kişinin kendisi için en iyi olan bilgiye kendi çabası ile ulaşabileceğini savunuyordu. Koçlukla mentorluk arasındaki ince çizgiyi anımsatmıyor mu?
Sokrates düşüncelerine sadık bir eylem adamı idi. Cesaretin, yardımseverliğin ve adil olmanın en büyük erdemler olduğunu iddia eden bir düşünürün, kendi hayatında da cesur, yardımsever ve adil eylemlerde bulunması beklenir, ki Sokrates bu uğurda ölümü göze almıştı. Yargılanıp idam edilmesine yol açan mahkeme sürecinde, kendisine ilk teklif edilen şeylerden birisi Atina'yı terk etmesi karşılığında özgürlüğünü elde etmesi idi. O buna direnmiş ve düşünceleri için ölmeyi tercih etmiştir. Bu anlamda Sokrates bana göre erdemli bir profesyonel koç idi. Bana göre diyorum, çünkü yaptığım benzetmeler ve yorumlar benim öznel görüşlerim, yazıyı okuyunca siz farklı düşünüyor olabilirsiniz.
Gelişim için hep "bilgisizlik bilincinde" olmamız dileğiyle...
Nuray Akmeriç
"Coach Magazine Dergisi'nin Ocak Şubat Mart 2023 sayısında yayınlanmıştır."
geri